cemal güzel-bilim felsefesi-kırmızı yayınları-1.baskı-aralık 2010

Cemal Güzel hacettepe üniversitesi felsefe bölümünü 1985 yılında bitirmiştir.

Bilim Felsefesi sf.193 sonuç bölümü benim için bu bloğun ortaya çıkmışa vesile olmuştur..

alıntılar...1-2-3-4


1-VİYANA ÇEVRESİ nin bilim anlayışı karşı çıkışlara rağmen sürmektedir.
Doğrulanabilirlik bilim ile metafiziği birbirinden ayırıyordu,yanlışlanabilirlikse bilim ile sözde bilimi, bir de mantık ile matematiği ayırıyordur.Doğrulamacı tutum için bilimin yöntemi tümevarım olmak gerekiyordu.


2-Kuramı duyu deneyiyle sınanabilirse bilimselldir diye nitelemenin, dolaysıyla bilim doğa bilimlerine indirgemin bir sonucu da uygulanabilirliktir.


3-Kuramın dile getirdiği sınanabilirse,deneyler yeniden kurulabilirse, bu, kuramın bilimselliğini uygulanabilir olmasını sağlıyor demeye gelir.uygulama teknik demektir.


4-teknik ise bilimin felsefeden koptuktan sonra kendisine bulduğu güçlü ortakdır.uygulama bir teknik yaratma, bir teknik yaratmada para kazanma demektir.böylelikle bilimsel etkinlik neredeyse teknik yaratmaya indirgenmiştir.


 bilim ve felsefe paradigma dönüşümü ile "BİLİM FELSEFESİ "nde yeniden bir araya geliyor...

kuhn-olağan bilimin yapısı bulmaca çözmeye benzer

OLAĞAN BİLİMİN incelediği alanlar dardır.bu da bir görüş darlığına neden olur.ama öte yandan bunlar bilimin gelişmesi için zorunludur.dar alan,görüş darlığı ,paradigmayı dışa daha kapalı hale getirip araştırmacıları her hangi bir konuda akla gelmyecek denli derinlemesine,ayrıntılı incelemeler, araştırmalar yapmaya zorlayacaktır.ayrıca olağan bilimin ,bu kısıtlamaları ,paradigma işlerliğini kaybettiği anda gevşetmeye yarayan bir düzeneği vardır.bu andan itibaren araştırmacılar başka türlü davranır.
kuhn a göre olgusal bilimsel araştırma için üç olağan merkez vardır.


birincisi,paradigmanın şeylerin doğasının özellikle anlamlılığını gösteren olgular öbeğidir.


ikinci olarak ,olgusal belirlemelerin alışılmış ama daha küçük bir öbeği, paradigma kuramının öndeyişleriyle doğrudan karşılaştırılabilir olgulara yönelmiştir.


deney ve gözlemlere ilişkin üçüncü bir öbeklei olağan bilimin olgu toplama etkinlikleri tamamlanır.


Olağan bilimin kuramsal sorunlarına bakıldığında, bunlaın da deney-gözlem hakkında sorunlara benzer biçimde öbeklendirildiği görülür.olağan kurmasal çalışmanın bir kısmı eldeki kuramın aslında değerli olAn varsayımlarından oluşur.temel araştırmacılar UYGULAMA çalışmalarını mühendis ve teknisyenlere bırakmak gereken angaryalar olarak görür.bu çalışmaların gösterdiği, pardigmanın yeni bir uygulamasını göstermek ya da daha önce ki bir uygulamanın kesinlik derecesini artırmaktır.bir kuram ile doğa arasındaki çakışma noktaların geliştirilirken karşılaşılan önemli güclükler böylesi çalışmalar sonucu ortaya çıkar.
araştırmacılar için olağan sonuçlar, araştırmada elde edilen sonuçlar anlamlıdır.çünkü böylelikle araştırmacılar paradigmanın uygulanabildiği alana, kesinliğe eklemeler yaparlar.sonucun ne olacağı en ince ayrıntısına kadar bilinse bile, bu sonuca nasıl varılacağı belirsizdir.dolaysıyla da olağan araştırma sorunu bir sonuca vardırmak,bekleneni yeni bir biçimde başarmak demektir.
bu her türlü karmaşık,araçsal,kavramsal matematiksel bulmacayı çözmeyi gerektirir.
Başarılı kişi kendini uzman bir bulmaca çözücü olarak kanıtlar.
bulmacaya meydan okuma da onu araştırma yapmaya sürükleyen en önemli etkendir.

İNOVASYON PARADİGMASI-2

Bilim felsefesi "insanlığın  mutluluğunu " unutan ,teknoloji karşısında hem etik olarak hem de insan zihninin yaratıcılığın keşfi anlamında ,2010 lu yıllarda bir çok profesyonel araştırmacının ilgi alanına yeniden girecektir.
Şirket üst yönetimi ,küresel finansal kriz öncesi dönemde ,seri üretimin hızını artırmaya ve kalitenin mükemmelliğine odaklanırken ,performans sistemlerinin dayanılmaz stresi ile çalışanlarının" tükenmişlik sendromu" tüm motivasyon araçlarının etkisini yitirmesine yol açtı.
Global inovasyon ekonomisinin yeniden kurulmasında ,bilim felsefesi şirketlerin itibarını korumak için etik davranmaya yönlendirirken-enron,andersen yolsuzluğu-, arge merkezlerinde profesyonel araştırmacılar bilgi üretmek için bilim felsefesinin metodolojisini keşfediyorlar.
Mevcut  işletme yönetimi modelleri yenileşim odaklı olmadığından alternatif arayış,yenileşim kültürü tasarımı için  paradigma değişimini zorunlu hale getiriyor.
İnovasyon paradigması adını verdiğim bu süreçde bildiğimiz yönetim guruları yerine bilim felsefe düşünürleri popper, kuhn, lakatoz ,feyerabend,beno kuryel vb.yeniden keşfedilecek ve yenileşim paradigması  için kültürel alt yapı sanal bilgi ağları ile gelişecektir.
Viyana çevresinin bilimi ürünleştiren ve günümüzde de etkisi devam eden " teknolojik" baskısının etkisine feyerabend in insan odaklı bilim tezleri yeniden yorumlanarak,arge ve inovasyon merkezlerinde  insanlığın yararına araştırmalar, rekabetin sihirli gücü ile devam edecektir.

İnsanlar daha iyi, daha ucuz, daha sağlıklı " şey " lere layıktır.Şimdi açık inovasyon-yenileşim- çağı. Bilgi artık bir tık uzakta,sanal iletişim ağları bilgiyi özgürleştiriyor.
Bilgi üreten insanlar,kurumlar ve sanal bilgi ağları , her zaman bilgi yi kullanan kurumları geçecek.
Gücün kaynağı bilgidir.Peter Drucker ın deyimi ile" bilgi işçileri" zamanın ruhunu yakalayan bilim felsefeci leridir.
          cahit günaydın
www.cahitgunaydin.com

kuhn 1962 de structure of scientific revolutions yayınladığında viyana çevresi dağıldı

KUHN un bilim tasarımı iki kavrama, olağan bilim -ARTIRIMLI YENİLEŞİM-ile olağan üstü bilim-RADİKAL YENİLEŞİM- kavramına dayanır.
Olağan bilim, geçmişte kazanılmış bir yada bir kaç bilimsel başarıya dayanan araştırma demeye gelir.bu başarılar belli bir bilim çevresinin ,uygulamanın sürekliliğini sağlamak üzere bir süre için temel olarak kabul ettiği bilimsel ilerlemedir.
bir paradigmanın ortaya çıkabilmesi için ilk başlarda ,olguların seçimine,değerlendirilip eleştirilmesine izin veren bilinçli ya da bilinçsiz hem kuramsal hemde yönetemsel bir yargı gereklidir.burası koyre den etkilendiği en temel yerlerden biridir.bir kuram paradigma olunca, o alanda çalışanları bir işi her seferinde en başından ele alma zahmetinden kurtarır:hangi deneylerin yapılması hangi deneylerin yapılmaması gerektiğini söyler.dolaysıyla, belli bir alandaki görüşlerin bir tekiyle ya da tümüyle uğraşmaktan kurtulan araştırmacılar topluluğu bir araya gelip önceden belirlenmiş olgularla daha ayrıntılı şekilde ilgilenmek,çalışmaları için daha gelişmiş aygıtlar tasarlamak olanağına kavuşurlar.BİR PARADİGMA İÇİNDE İŞ GÖRMENİN UZMANLAŞMA İÇİN KAÇINILMAZ OLDUĞUDUR.

paul feyerabent der ki NE OLSA UYAR

FEYERABENT " bir tek felsefe buluşa katkısı olmamış,bilimle aynı adı paylaşıp ,başka hiç bir şeyi paylaşmayan,bilim felsefesi gibi piç bir konuyla, felsefenin bu saldırgan dalıyla uğraşmasının gerekçesini daha insancıl bir bilim görüşü ortaya koymak diye açıklar.çünkü bilimleri neyi ölçüt alıp incelemek gerektiği sorusuna verilecek yanıt "tek insanın mutluluğu" ,"tek insanın gelişimidir".
nasıl kilise ile devlet ayrılmışsa, bilim ile devlet de öyle ayrılmalıdır.çünkü bilim artık en saldırgaan en inakçı " dinsel kurum " olmuştur.devlet ile bilimin ayrılması teknolojiyi yok edecek diye düşünülmemelidir.çünkü her zaman, bilginliği  seçecek, bedeli ödendiği sürece " en aşağı türden köleliğe " isteyerek boyun eğecek kişiler bulunacaktır.insanlık bu istekli köleler sayesinde ilerleyecektir.feyerabend e göre bilim ile devletin ayrılması, kişinin insanlığı başarabilmesi için bir şans sağlayacaktır.bu ayrılık bilim-teknik ağırlıklı şu çağın kızgın barbarlığını yenmede insanın tek şansıdır.

bilimsel araştırma programlarının yöntem bilgisi-imre lakatos-

Bir kuramın bilişsel değerinin, kuramın insanlar kafasında ki ruhsal etkisiyle de ilgisi yoktur.bir kuramın bilimsel değeri yalnızca, bu kuramın kestirimlerinin gereçkte hangi dayanakları olduğuna bağlıdır.
LAKATOS a göre popper ın yalnışlanabilirlik ölçütü de sorunların çözümü olamaz.çünkü popper ın bilimsellik ölçütü bilimsel kuramların kararlılığını görmezden gelir.
KUHN, popper ın yanlışlamacılığının naifliini gördükten sonra, bilimsel devrimin usdışı bir değişme olduğu sonucuna varır.ama bilimsel devrimin usduşı bir değişme,bir din değiştirme türünden bir şey olduğu da doğru değildir.çünkü lakatos a göre, bilimle sözde bilim arasında kesin bir sınırkoyma olmayacak;bilimsel ilerlemeyle entellektüel çöküs arasında ayrım kalmayacaktır.nesmel bir bilimsel dürüstlük ölçüsü de olamayacaktır.
LAKATOS a göre bir bütün olarak bilim bile araştırma programı olarak görülebilir.bütün bilimsel araştırma programları çekirdekleriyle tanımlanabilir.bir program çekirdeğide uzun bir deneme yanılma süreciyle yavaş yavaş gelişir.
KANT ın ünlü sözüne benzeterek bilim tarihi olmadan bilim felsefesi boştur;bilim felsefesi olmadan da bilim tarihi kördür

bilimsel metodoloji

Bilimsel Metodoloji 
"En doğrusu, halen en doğru bildiğimizi yanlışlayacak yeni varsayımlar yaratmaktır".
Sir Karl Popper
"İlim Çin’de bile olsa gidip alınız".
Hz. Muhammed
"Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir".
Gazi Mustafa Kemâl Atatürk

Bir bilginin (knowledge) bilimsel olabilmesi için nesnel (objective) bilgi olması gerekir. Bunun için de önce tasvir edilmesi (betimleme: description), sonra tarif edilmesi (tanımlama: definition), akabinde ölçülmesi (measurement) ve nihayette tasnif edilmesi (sınıflama: classification) gerekir. Bu şekilde elde edilen bilginin bir “bir işe yarama potansiyeli” olması gerekir ki üzerinde çalışılmaya değsin.
Bu safhalardan geçmeyen bilgiler ve onların temsil ettiği varlıklar özneldir (subjective), dogmatik vasıflıdır ve bilimin tarifi ve metodolojisi dışındadırlar. Bunlar inanç, itikat veya iman konusudur; değiştirilemez, tartışılamaz çünkü aşağıda anlatacağımız şekilde sınanamazlar. Dini, metafizik ve mistik bilgiler bu özelliktedir. Bunların bilime enjeksiyonu ancak kaos yaratır.
Daha sonra bu bilgiden hareketle bir ön fikir (assumption: zan) üretilir; yani “zannedilir”. Bu ön fikir mevcut bulgular, teoriler (theory: kuram) ve varsayımlarla mukayese edildikten sonra bir varsayım (hypothesis) ortaya atılır. Bu hipotezi test edip geçerli (valid), güvenilir (reliabl) kılabilmek için bir araştırma deseni (design) inşa edilir. Eğer bu iş için kullanacağımız gereçler (tool) geçerli ve güvenilir değilse, önce bunlar tasarlanıp geçerlilik ve güvenilirlik analizleri yapılarak kullanılabilir hâle getirilir. Önceden bu aşamalardan geçmiş araçlar mevcut ise tabii ki kullanılabilir.
Araştırmanın geçerliliğini ve güvenilirliğini en önemli olarak belirleyen hususlardan bir tanesi de tarafsızlık (non-biasedness) ilkesidir. Hipotezimizi sınamak istememiz, araştırmamızın veya deneyimizin tarafgir olmasını asla gerektirmez, hâttâ doğrusu olmamasıdır. Bu sebeple de, deseni hazırlarken yanlış pozitif (false positive) veya yanlış negatif (false negative) sonuçlardan bizi koruyacak bütün bulaşıklıklardan (contaminations) arınmış olmalıyızdır. Sonucu bu yönlerde etkileyebilecek bütün harici veya dahili etkileri olabildiğince asgariye düşürmemiz gerekir.
Daha sonra araştırma veya deney yapılır. Sonuçlar dünyaca kabûl görmüş istatistiksel analizlerden geçirilir. Bunu yaparken şuurdışı (bilinçdışı) veya şuurlu tarafgirlikten kaçınmak için konuya kör (blind) bir istatistikçi tarafından da sonuçlar gözden geçirilir.
Yayın aşamasında, sonuçların anlamlılığı (significance), bunun derecesi ve varsayımın haklılık derecesi tartışılır. Çalışmanın kısıtlılıkları (limitations) varsa (yeterince örneklem olmaması, kaçınılmaz bulaşıklıkların muhtemel etkileri vs.) bunlar dürüstçe belirtilir.
Daha sonra bu yazı güvenilir ve hakemli bir dergiye gönderilir. Hakemlerden gelen eleştiriler sebebiyle gerekirse 10–15 kere gözden geçirilir (revision).
Sonunda da yayınlanır. Buna rağmen ciddi eleştiriler gelebilir ve teyit çalışmaları (replication studies) yapılmadıkça 1. dereceden kanıt olarak kabûl edilmez.
Buna kanıta (delile) dayalı bilim (evidence based science) denir.
Masaru Emoto’nun suyun duadan etkilerini anlatan “çalışması” da, duanın kalb krizinden veya başka bir illetten koruyucu etkisiyle ilgili çalışmaların çoğu da bu sebeple kâzip bilim (sham science) veya yalancı bilim (pseudoscience) düzeyindedir ve itibarlı çevrelerce kaale alınmazlar. Daha çok halkı oyalayan sansasyonlar veya spektaküler oyalamalar hâlinde ortada dolanırlar.
Ve... Bunca zahmetle elde edilen bilgi daha yayınlandığında eskimiştir ve yeni bilgilerce çürütülecek veya değişecektir.
Bu da Sir Karl Popper´ın ortaya koyduğu yanlışlanabilirlik ilkesinin (falsifaibility principle) vazgeçilmezliğinin bir göstergesidir.
Tabii ki bütün bunlar somut sistemlerle uğraşan doğa bilimlerinde, tıpta, biyolojide, jeolojide vs. daha bir geçerlidir. Anlam sistemleriyle uğraşan teorik fizik ve matematik gibi bilimlerde işler daha da karışır ve devreye diyalektik mantık, puslu (fuzzy) mantık ve Heisenberg´in belirsizlik ilkesi girer. Kuantum araştırmalarında ise uçuş serbestçedir ama önce bütün temel bilgilere ileri derecede vakıf olmayı gerektirir.
Tarih bir bilim midir dersek, daima galiplerin yazdığı bilgiler yumağından bitaraf hakikati yakalamak çok zordur. Soykırım “keşifleri”, çeşit çeşit icatlar göz önüne alındığında, tarih aslında ideolojidir; dolayısıyla da bilim değil bilgidir. Bu bilginin ne kadar nesnel (objective), ne kadar öznel (subjective) olduğu tam bilinemez.
Peki, psikiyatri bilim midir? Biyolojik, psikofarmakolojik, sinirbilimsel, deneysel psikolojiden mülhem alt dallarıyla bir bilim dalı olduğu kesindir. Buna karşılık, yanlışlanabilme ilkesine ters düşen ve varsayımlarını a priori doğru kabûl ederek sonuçları ona göre yordayan (prediction) psikanalitik ve sair teoriler bilimsel değildir; bilimselleşmek için bilimsel olan dallarla işbirliğine giderek doğru iş yapmaktadır. Klinik psikiyatri ise yanlışlanabilme ve gelişebilme ilkelerine uyduğu için bilimseldir.
Parsimoni İlkesi Nedir?
Eskiden “postüladan tasarruf kaidesi” de denen parsimoni (parsimony) ilkesi, “iki kabûl edilebilir izah varsa, en basit olanı en doğrusudur” düsturudur. Bu ilkenin güçlü yanı gereksiz ve fuzuli araştırmaları ve ayrıntıda boğulmayı önlemesi, zayıf yanı ise komorbiditeyi göz ardı etmesidir.
Peki, Bir İnsan Hem Bir İnanca (Dini, İdeolojik veya Mistik) Sahip Olup, Hem de Bilim Adamı Olamaz mı?
Tabii ki olabilir. Dünyada geçmişte ve hâlde bunun pek çok örnekleri mevcuttur. Muhtemelen artarak da olacaktır. Önemli olan sapla samanı karıştırmamayı, bilim adamı kimliğiyle (scientist identity) kendini aşan kimliğini (self-transcendent identity) karıştırmamaktır. Dini-mistik ritüelik davranışlar ta hayvanlar aleminden insan türüne kadar devam eden bir süreklilik gösterirler. Kurumsallaşma ve bilinçli inanç (iman) ise Homo sapiens sapiens´te gerçekleşmiştir. İnsan türü kendini aşmaya muktedir hâttâ mahkûm olan tek türdür. Adam gibi adamlar hem ilmi hem de imanı aynı yürek ve dimağda taşıyabilirler ve asla ikisinin de mutaassıbı olmazlar.
Sevgi ve saygılarımla...
M. Kerem Doksat, MD
Professor of Psychiatry
Istanbul University
Cerrahpasa Medical Faculty
Dep. of Psychiatry
Head of the Evolutionary Psychiatry Studies Group
Director of the Mood Disorders Unit
Editor of Yeni/New Symposium Journal
Tel.: (+90) 212 4143000 / 22352
Tel. & fax: (+90) 212 2401603;
2402421; 2192174-5
GSM: (+90) 532 3110015

Popper "3 dünya" dan söz eder.

KARL POPPER  kuramı, dünyayı yakalamak,ussallaştırmak,açıklamak, ona egemen olmak için atılan ağ olarak tanımlar.Yapılması gerekn de ağın gözlerini durmadan daraltmak olmalıdır.


Birinci dünya fizik nesnelerinin ya da fizik durumlarının dünyasıdır


İkinci dünya bilinç ya da zihin durumlarının ya da başka türlü söylendiğinde , edime yönelik davranışsal eğilimlerin dünyası


Üçüncü dünya düşüncenin özellikle bilimsel,şiirsel düşüncelerin nesnel içeriklerinin, ayrıca sanat yapıtlarının dünyası


"bilimsel bilginin kuramı " ile ilgili popper 3 temel savı savunur.
ilk sav şudur: geleneksel bilgi kuramı bilgi ile düşünceyi öznel anlamda - biliyorum ya da düşünüyorum " sözcüklerinin sıradan kullanışları anlamında-incelemiştir.
Bilginin ya da düşüncenin iki değişik anlamı olduğunu ileri sürer.
Bunlar: 1-Bir zihin ya da bir bilinç durumunu, ya da ,davranış ya da karşı koyma eğilimini içeren öznel anlamda bilgi yada düşünce;2-sorunlar,kuramlar,uslamlamalar gibi şeylerden oluşan nesnel anlamda bilgi ya da düşüncelerdir.Nesnel anlamda bilgi bir bilenin olmadığı bilgidir.bilen bir öznenin olmadığı bilgidir.


ikinci savı; bilgikuramıyla ilgili olan konuların bilimsel sorunlar ile sorun durumlar,bilimsel kestirimler,bilimsel tartışmalar,eleştirel uslamlamalar,uslamlamarda kanıların yerinin incelenmesi;dolaysıyla da bilim dergileriyle kitapları,deneyler ile bunların bilimsel uslamlamalardaki değerlendirmesinin incelenmesi olduğu ya da kısaca,geniş ölçüde özerk nesnel bilgilerden oluşan bir üçüncü dünyanın incelenmesinin,bilgikuramı ,ç,n bir önem taşıdığını dile getirir


Popper ın üçüncü savı da şudur: üçüncü dünyayı inceleyen nesnelci bir bilgikuramı,öznel bilince ilişkin ikinci dünya üzerine,özellikle de bilginlerin öznel düşünme işlemleri üzerine uçsuz bucaksız bir ışık salmamıza yardımcı olabilir ama tersi doğru değildir.


Popper bu üç temel sava ek olarak destekleyici üç sav daha ileri sürer.
1.Üçüncü dünyanın,insanın,ÖRÜMCEĞİN AĞI ile karşılaştırılabilir doğal bir ürün olduğudur
2.üçüncü dünyanın kişi onu çok etkilesede ondan etkilensede, çok özerk olduğudur.özerklik düşüncesi popper ın üçüncü dünya kuramının merkezidir.
3-insanla üçüncü dünya arasında ki bu etkileşim yoluyla nesnel bilginin geliştiği;bilginin gelişimiyle dirimbilimsel gelişim,yani bitkilerle hayvanların evrimi,arasında, yakın bir benzeşim olduğudur.


bilgi birikimsel bir biçimde değil de yanlışın dışarıda bırakılmasıyla ilerler.bir tek bilimsel bilgiyi önemli sayan POPPER , bilgikuramınıda bilimsel bilginin kuramına indirger.Bilimin yöntemi  çürütme ile kestirim yöntemidir.bir sorunla uğraşırken kestirimlerde bulunulur.kestirimler deneme niteliğindedir.bunlarda çürütmeler ile sınanır.böylece kuramların bilimsel olup olmadığına karar verme işi yöndtem de olmaktadır.deney bilimlerinin izlediği yol yine deneydir.Popper için hiç bir bilgi kesin değildir.Bilim eleştiriyle işler;bilimin itici gücü ussallıktır;bilim ussallığın sonucudur.





viyana çevresinin" bilim felsefesi"nde ki etkisi devam ediyor mu?

DÜNYANIN BİLİMSEL KAVRAYIŞI: Viyana Çevresi-1929- ŞÖYLE BİR SAPTAMAYLA BAŞLAR.

pek çok kişi günümüzdeki metafizik ile ilahiyatla ilgili düşüncenin yalnız yaşamda değil bilimde de yeniden yükselişe geçtiğini savunuyor...deney biliminin her dalında yapılan araştırmalarda " dünyanın bilimsel kavrayış ruhu "  yaşatılmaktadır.RUSSELL ve whıtegead in mantık ile gerçekliği çözümleme çalışmaları uluslararası önem kazanmıştır.ERNS MACH 1895 yılında kendisi için BİR TÜMEVARIMLI BİLİM FELSEFESİ kürsüsü kurulunca viyanaya gelir.MACH deney bilimini , özlellikle fiziği metafizk kavramlardan arındırmaya çalışıyordu.Mach dan sonra bu kürsüye LUDWING BOLTZMANN-1902-1906- geçerek deneyci gçrüşleri kararlılıkla savunmuştur.
1900 YILINDAN SONRA VİYANA da deney bilimleriyle yakın ilgisi olan çok sayıda insanın bulunması sonucu bilim felsefesi viyana çevresi etkisini doğurumuştur.
1-olgucuculuk ve deneycilik : MACH
2-deney biliminin temelleri:    POINCARE,BOLTMAN
3-simgesel mantık düşünürleri: RUSSEL,WHİTEHEAD,WİTTGENSTEIN
4-olgucu toplum bilim düşünürleri: POPPER,HUME

Dünyaın bilimsel kavrayışının amacı " birleştirilmiş bilim" dir.

BİLİMSEL DÜNYA KAVRAYIŞI hem deneyci, hem olgucudur.yalnızca deneyimden gelen, doğrudan verilenlere dayanan bilgi vardır.bu meşru bilimin içeriğinin sınırlarını belirler.
bilimsel dünya kavrayışı  mantıksal çözümleme yöntemini uygulamakla tanınır.

ALEXANDER KOYRE-1892-1964-

Viyana çevresinin bilimi ussaş,mantıksal,olgusal bir takım işlemlere, bilimsel bilgiyi de bu işlemler sonucu ortaya konan ürüne indirgemesine tepki gösterenlerden biri de KOYRE dir.Koyrenin bilim tasarımında vurguladığı noktalardan biride, bilimsel etkinliğin sürekli bir ilerleme göstermediğidir.ona göre bilimsel ilerleme devrimler youluyla olmaktadır.Kuhn bilimsel devrimlerin yapısının ön sözünde koyre den etkilendiğini yazar.

bilim felsefesi-cemal güzel-kırmızı yayınları-alıntı-1.baskı 2010

İnsanın ekinlik alanlarına göre bilgi genellikle üçe ayrılır.
1-GÜNDELİK BİLGİ
2-FELSEFE BİLGİSİ
3-BİLİMİN BİLGİSİ
Genel olarak bilim,dünya hakkında, doğa dünyası ile insan dünyası hakkında açıklamalar sunar.Felsefeden kopan bilim kendine yeni bir bağlaşık bulur:teknik.Çünkü bir bilim araştırmayı yürütmek için araçlara,aygıtlara sahip olmayı gerektirmektedir.Yürütülen böyle bir araştırma yine bir takım teknoloji ürünleri yaratmak için kullanılır.Bilimin egemenliği devam ediyor.
bilimin bilgisinin temel soruları ise
1-Bilim nedir?
2-Bilimsel yöntem nedir?
3-Bilimsel Doğruluk nedir?

Fransız bilim felsefecilerinin kendine özgü önemli bir takım yanları vardır.Viyana çevresinin iki alanı ayırıp -bilgi felsefesi ile mantık- gerisini " laf yığını " olarak adlandırdıkları felsefeyi bilimle iç içe giden bir etkinlik olarak görmesidir.Bilim felsefesi yaparken felseyi unutmamışlardır.Ayrıca bilim tarihini hesaba katarlar.yalın deneyciliği kabul etmemişlerdir.Bilme için gözlem elbette yadsınır bir şey değildir.ama gözlem için de bir kuram gerekir.
formel mantığı bilim felsefesi yaparken dışarıda tutmuşlardır.

THOMAS KUHN un bilim felsefelerinde adını andığı matematikçi,fizikçi henri poincare -1854-1912-nin önemli savlarından biri, bilim etkinliğinin ne olduğunun bilim tarihinden hareketle açıklamak gerektiğidir.Bilim tarihi bize birbirine zıt iki gidiş olduğunu gösterir.Bir taraftan daima birbirinden ayrı kalacakmış gibi görünen şeyler arasında yeni bağlar keşfedilir,böylelikle de dağınık olaylar birbirine yabancı olmaktan çıkartılıp bir birleşim halinde düzenlenir.Bilim yalınlığa doğur ilerler.
Diğer tarftan gözlem, her gün yeni olayları açığa çıkarır.basit sanılan şey yeniden karmaşık bir kılığa bürünür.Bu kez de bilim çeşitliliğe, karmaşıklığa gidiyor gib görünmektedir