nedensellik


  • Retrodüksiyon
P ragmatik mantıkçılardan Peirse, indüksiyon ve dedüksiyon dışında üçüncü bir düşünme ya da çıkarım tipi olarak bu yöntemi, bilimsel buluşa özgü mantık olarak ileri sürmüştür. Çünkü, dedüksiyon yeni bir şey öğretmez, sonuç öncülde örtük olarak vardır. İndük s iyonda ise sonuç yeni bir kavram getirmez. Sınırlı yargımızı evrenin tümüne geneller. Bulunmuş kuramları test ederler ancak, yeni bir kuram oluşturmazlar.
Halbuki retrodüksiyon, gözlemlerimizi, gözlem dışı kalan nesne veya süreçler tasarımlayarak açıklamayı sağlayan bir çıkarım biçimidir.
Desteklenmeyen bir olgu karşısında bilim adamı gözlemden gelmeyen fakat gözlem verilerindeki tüm ilişkileri açıklama gücünde görünen, kuramsal düzeyde yeni bir ilişki tasarımlar. Bu ilişki dile getirildiğinde bir genelleme biçimi alır. Evrensel çekim yasası böyle bir genellemedir.
J.Dewey bu yöntemi “problem çözme” olarak yorumlamıştır. Doğrulama sürecini çözümleme yolunda Dewey, hipotetik dedüktif yolu aynen izler. Yeni sayılabilecek nokta, bulma süreci üzerindeki “sorunsal”ı oluşturmasıdır.
Açıklanması gereken nesnel belirsiz bir durumu, sorunsal halinde ifadeleştirme ve buradan açıklama vadeden hipotez oluşturma Dewey’in “buluş mantığı”nın bulma süreci adımlarıdır.
J.Dewey, problem çözmede altı adım önerir:
  1. Bir sorun veya zorlukla karşılaşma.
  2. Sorunu sorunsal hale getirme.
  3. Sorunsala çözüm öneren bir hipotez kurma.
  4. Hipotezden gözlemlenebilir mantıksal sonuçlar çıkarma.
  5. Sonuçları yeni gözlem ve deney verileri ile test etme.
  6. Test sonucuna göre hipotezi kabul veya reddetme.
Retrodüktif çıkarımın mantıksal yapısı henüz kesinlikle belirlenememiştir. Bazı mantıkçılar analojiye dayalı düşünmenin hipotez ve kuramların önemli bir kaynağı olabileceği görüşündedirler.
Buraya kadar yöntemler ve mantıksal çıkarımlar üzerindeki görüşleri belirttik. Şimdi de bilim felsefesinin içinde yer alan diğer kavramlara değinelim. Hipotezler, ilkeler, kuramlar ve yasalar da aynen yöntemler gibi çok çeşitli felsefi ve bilimsel tartışmalara neden olmaktadır.
Hipotez kurarken benimsenen her bilim sel felsefi tutum sonuçta farklılıklar göstermektedir. Hipotezler ilkeler bağlamında oluşturulduğundan burada yalnızca ilkelerin doğurduğu tartışmalara değinilmiştir.
Doğada olup biten her şeyi diğer bazı şeylerin sonucu saymak, hiçbir olgu, süreç veya değişimi, nedensiz kabul etmemek bilimin dayandığı en genel ilkedir.
  • Nedensellik
Ne, “şey” demektir.
Den, “başlangıç” gösterir.
Neden, “bir olayı meydana getiren etken” ya da “başlangıç olan şey” demektir.
Nedensellik, neden ile sonuç arasındaki ilişkidir. F.Bacon, “Gerçekten bilmek, nedenleri bilmektir” demiştir.
Evrendeki tüm olgu ve olayların nedenleri olmasaydı, bilim var olamazdı. Eğer bir şeyi yapabiliyorsak, nedenlerini biliyoruz demektir. Nedenlerini bilerek yapabilmek ise, tek sözle Nedensel liktir.
Nedensellik İlkesi; evrende her olgunun kendisinden önce veya kendisiyle birlikte bir nedeni olduğu savıdır.
Nedensellik ilişkisinden hareketle, Neden-Etki arasındaki bağıntı giderek Neden-Sonuç ilişkileri ile Kartezyen Bilim Görüşü’ne varır. Bu görüşe göre evren, mekanik biçimde oluşmuş bir makineye benzer.
“Belirli nedenler, belirli sonuçları doğurur” ilkesi, bilimde Determinizmi doğurmuştur.
  • Determinizm Kuramı
Bir olayın, bütün varoluş biçimleriyle birlikte olduğu gibi konmuş olmasını meydana getiren şartların bütününü ifade eder.
Evrendeki her olgunun başka bir veya daha fazla olguya bağlı olduğunu, bu nedenle, önceden belirlenebileceğini içeren görüştür.
Eş deyişle, nesnel gerçekliğin nedensellikle ve nesnel yasalarla belirlendiği görüş üdür.
Newton, mekaniğini bu ilke üzerine kurar. Newton Mekaniği, bir başka deyişle, Klasik Fizik, evrende olup bitenleri açıkladığı savındadır. Bu dönemde bilim, tartışmasız güvenilir görünümü ile felsefeyi dışlamıştır.
Daha sonra Newton mekaniğinin mikro ve makro düzeydeki bazı olguları açıklayamadığı ortaya çıkmıştır. Güçlüklerin çözümü yolunda girişilen çabalar iki büyük düşünce sisteminin doğmasına yol açmıştır.
Bunlardan biri, zaman, uzam (mekâ n), kütle gibi kavramların mutlak değil, ilişkin (bağıl) olduğu görüşüne dayanan A.Einstein’ın “ Nesnel İlişkinlik Kuramı”, diğeri M. Planck’ın maddenin saldığı ısı ve ışığın sanıldığı gibi sürekli bir akış değil, tam tersine quanta adını verdiği süreksiz ve kesik paketçiklerden oluştuğu savını getiren “Quant u m Kuramı” dır.