TEKNİK VE BİLİM ARASINDA Kİ İLİŞKİ NEDİR?


Ama daha dar bir anlamda, bilimsel etkinliğin kendisi, işlemsel olması bakımından teknik bir şey olarak nitelendirilebilir.

 Formel mantığın kendisi bile bir ilkeden hareketle bir sonuç ortaya koyduğu için işlemseldir. Formülleri "sıkıştıran", sembolleri birbirlerine dönüştüren matematik son derece işlemseldir ve öte yandan işlemlerinin bazısını teknik yapım harikaları olan hesap makinelerine emanet edebilir.

Madde bilimleri şüphesiz tüm deneysel tekniklerin işbirliğini gerektirir.

 Burada bir tanım, bir yapım, elle işlemedir. O, sıkı bir biçimde bir aletle ilişkilidir. Bir varsayımın doğrulanması teknik bir sorundur. Ustaca uyarlanmış maddi bir aygıt tasarlamak gerekir. Laboratuvar, aygıtlarını imal eden sanayiye bağımlıdır.

Bilim ve teknik arasındaki bu sıkı ilişkileri güçlü bir şekilde gösteren şey, bugün yapay uyduların fırlatılmasıdır.

Daha önce kendinden itmeli aygıtlarla atmosferin yukarısı araştırılabilmekteydi. Ama bu aygıtlara takılmış olan kaydedici aletler ancak çok kısa bir süreyle ve sadece belli bir noktada düşey doğrultuda gözlem yapabilmekteydiler.

Burada teknik imkansızlık, bilimsel gözlemlerin kapsamını sınırlamaktaydı.

Birkaç yıl boyunca dünyanın etrafında dönme gücüne sahip olan yapay uydular, bütün bu güçlüklerin üstesinden gelmeye imkan vermektedir.

 Uygun kayıt aletleriyle donatılmış olan bu uydularla en değişik ve verimli gözlemler yapılabilmektedir. Diğerleri arasında şu imkanları sayalım: Çok uzak mesafelerden dünya üzerindeki bulut kitlelerinin incelenmesi, foto-sayaç tüpler yardımıyla elektromanyetik ışınımın incelenmesi, kozmik ışınımın şiddet değişimlerinin incelenmesi.

Tekniklerin gelişmesi hatta o zamana kadar kabul edilen bilimsel kavramların alt üst olmasına yol açabilir.

Örneğin, bize sonsuz küçükler alanında işlemler gerçekleştirme imkanı veren ölçü aletlerindeki gitgide artan hassaslık, gözlemde ölçek değişikliğine yol açar. Bu, bilimsel düşüncede son derece verimli krizler yaratabilecek yeni alanların keşfine açılan bir kapı demektir.

Başka bir alanda, mikrofizik alanında, bilimsel kavramların alt üst olması yine olağanüstü hassaslıkta tekniklerin ortaya konmasıyla ilişkilidir. Örneğin, atom fiziğinde büyük bir güçle elektronları fırlatmak için kullanılan hızlandırıcıyı, betatron denilen parçacık hızlandırıcısını göz önüne alalım. Her elektron, ışığın hızına yakın bir hızla bir hızlandırıcının çevresi boyunca milyonlarca tur atabilir ve hassas bir biçimde bir hedef üzerine yansıtıp yönlendirilebilir. Einstein’ın dinamiğinin Newton’un dinamiği yerine geçirilmesini zorunlu kılan şey, bu tür hızları ölçme imkanı olmuştur. Newton için kitlenin bir sabit olmasına karşılık, Einstein’ın sisteminde kitle hızla doğru orantılı olarak artmaktadır.

Bu formül, V C ye doğru gittiğinde m’nin sonsuza doğru gittiğini göstermektedir. Şüphesiz klasik aletlerle ölçülebilir orta boyuttaki hızlarda fark ihmal edilebilir bir farktır. Aletlerin hassaslığı m ile mo’ı birbirinden ayırmaya imkan vermez. Ama daha ince teknikler deney yapanı çok büyük hızları ölçmeye götürdüğünde Newton’un denklemleri artık yeterli olmamaktadır
Aslında en saf bilim, teknikten yalnızca faydalı bir amaç peşinden koşmamasıyla ayrılır.